2 Eylül 2010 Perşembe

İblis "iblis" mi?

Kur'an'da İblis hikayesi birçok surede geçer.Zaman zaman içerik farklılıklarının kişilik farklılıllarının da olduğu bu surelerden en ayrıntılısı Hicr suresidir.Kanımca Kuran'daki İblis en net kimliğiyle bu surede.

Önce Hicr suresini okuyalım:

28.Hani rabbin meleklere demişti ki:"Ben şekillenebilir balçıktan yapılma kuru bir çamurdan bir insan yaratacağım.29.Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman siz de hemen onun için secdeye kapanın."30.Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler.31.Yalnız iblis hariç;o secde edenlerle birlikte olmaktan kaçındı. 32.(Allah):"Ey İblis,secde edenlerle birlite hareket etmeyişinin nedeni nedir? dedi.33.(İblis)Dedi ki:Ben şekillenebilir bir balçıktan oluşmuş kuru bir çamurdan yaptığın bir insana asla secde etmem.34.(Allah):Oradan çık ,muhakkak sen kovulanlardansın.35.Ve muhakkak kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir.36.(İblis):"Rabbim,öyleyse insanların yeniden dirileceği güne kadar bana izin ver".dedi.37ve 38.(Allah):"Malum vakte kadar mühlet verilmiş olanlardansın."dedi.39 ve 40.(İblis):Benim sapmama imkan verdiğin için andolsun ki ben de yeryüzünde onlara (kötülükleri)şirin göstereceğim ve sana kulluk yapan samimi ve doğru kulların hariç onları hepsini azdıracağım.

Çeviride özgün metne bağlı kalmaya çalıştım.Parantez içindeki sözler ve sözcükler özgün metinde yok.

Bu öyküden şu anlamlar çıkarılabilir:
1.İnsan yaratıldığında melekler varmıiş.
2.Meleklerin her birinin isimleri var ama biz sadece birkaçının ismini biliyorız(Cebrail,Azrail,mikayil...)
3Allah meleklerle konuşuyor.
4.İblisin o güne kadar Allaha herhangi bir karşı çıkışı yok.
5.İblis gerçekte bir melek ,"şeytan" diye nitelenmesi bu olaydan sonra...Bir de şu sorular...
Buradaki secde" bugün de yapılan yani yüzü toprağa,dizleri yere dayayarak yapılan saygı duruşu anlamında mı?Öyleyse melekler mekansal varlıklar mı?Değilse Kurandaki secde sözcükleri yanlış mı anlamlandırlmış? O zaman namazdaki secde bir yorumun ritüelleşmesi mi?
Bütün bunlarla birlikte daha başka çıkarımlar da yapılabilir ve bunların en önemlisi en ilginci de herhalde şu olur:
İblis,kibirli;ama açık sözlü de.İblis dobra dobra.
İblis Allahın dediklerini kabullenmiyor;ama Allaha saygı da kusur da etmiyor."Rabbim!" "diyor ondan izin istiyor.Ve ne yapacağını çok açık söylüyor.Kurnazlık yapmıyor.takiyye yapmıyor,sözü eveleyip gevelemeden söylüyor.İnsanları yoldan çıkarmak için Allahtan izin istiyor.Ve ilginç olan Allah da bu izni veriyor.
İyi de ozaman İblise yüklenen o kadar kötü anlam niye?Bu sadece semantik bir "anlam kötüleşmesi" mi ? Yoksa otoriteye karşı çıkan herkesin binlerce yıldır damgalanışının ilk ve tipik örneği mi?
Otriteye açıkça,dürüstçe karşı çıkmak niye "iblislik" olmuş acaba?Otoriteye karşı çıkılmasa değişimler ve gelişimler olur muydu?Bu ayetlere bakarak lütfen cevaplandıralım.Eğer İblisin bu karşı çıkışı olmasaydı bugünkü insanlık bugünkü hayat olacak mıydı?İblis de Allahın istediği gibi yapsaydı yani öteki meleklerle birlikte sessiz sedası ademe secde eteydi ne olurdu?
Ben söyleleyim:Bugünkü analyışı,bugünkü algılanışıyla ne insan olurdu ne de yaşam.Allah melekler ve insanlar dertsiz,sorunsuz;sefasız ve cefasız bir biçimde varlıklarını sürdürürlerdi.
Kurandaki bu anlatıya göre İblise çok şey borçluyuz.En önemlisi de evrensel dinamizmin kaynağı İblis.Eğer iblis olmasydı,Musa da İsa da Muhammed de Aristo da Gazali de İbni Haldun da Galileo da Einstain de Descartes de Kant da Lenin de Marks da Gandi de Mustafa Kemal de hatta Humeyni de olmayacaktı.
İblise haksızlık ediliyor;evet Kuran'daki bu kıssaya göre İblise haksızlık ediliyor.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Kur'an'da Musa ve Sihirbazlar Hikayesi

Kuran'da Musa'nın firavun ve sihirbazlarıyla olan mücadelesi birçok yerde geçer ancak 3 yerde hikaye ayrıntılı biçimde anlatılır.Bu hikayelerin birbiriyle uyumsuz yönleri dikkat çekicidir.Önce üç surede geçen bu hikayeyiyi bu surelerdeki şekilleriyle Diyanet İşleri Başkanlığı sitesindeki Kuranı Kerim mealinden okuyalım.Parantez içindeki söcük ,sözcük öbeği ve cümleler,Arapç özgün Kuran metninde yoktur.DİB'in alimleri diğer tefsir ve meallerinde olduğu gibi burada da daha güzel ya da daha anlaşılır olsun diye eklemiş.

1.ARAF SURESİ: :

105.
Bana, Allah’a karşı sadece gerçeği söylemem yaraşır. Ben size Rabbinizden açık bir delil (mucize) getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder.

106.
Firavun, “Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım, şayet doğru söyleyenlerden isen” dedi.

107.
Bunun üzerine Mûsâ asasını yere attı. Bir de ne görsünler, apaçık bir ejderha.

108.
Elini (koynundan) çıkardı. Bir de ne görsünler o, bakanlar için, bembeyaz olmuş.

109.
Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: “Şüphesiz bu adam usta bir sihirbazdır.”

110.
“Sizi yerinizden çıkarmak istiyor.” Firavun ileri gelenlere, “Öyle ise siz ne düşünüyorsunuz?” dedi.

111.
Onlar şöyle dediler: “Mûsâ’yı ve kardeşini (bir süre) beklet (haklarında bir işlem yapma) ve şehirlere toplayıcılar yolla.”

112.
“Bütün usta sihirbazları (toplayıp) sana getirsinler.”

113.
Sihirbazlar Firavun’a geldiler. “Galip gelenler biz olursak mutlaka bize bir mükafat vardır, değil mi?” dediler.

114.
Firavun, “Evet. Üstelik siz (ücretle de kalmayacaksınız) mutlaka benim en yakınlarımdan olacaksınız” dedi.

115.
(Sihirbazlar), “Ey Mûsâ!” Ya önce sen at, ya da önce atanlar biz olalım” dediler.

116.
(Mûsâ), “Siz atın” dedi. Bunun üzerine onlar (ellerindekini) atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Büyük bir sihir yaptılar.

117.
Biz de Mûsâ’ya, “Elindeki değneğini at” diye vahyettik. Bir de ne görsünler o, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.

118.
Böylece hak yerini buldu ve onların yapmış oldukları şeylerin hepsi boşa çıktı.

119.
Artık orada yenilmişler ve küçük düşmüşlerdi.

120.
Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.

2.Sure:YUNUS

79.
Firavun, “Bütün usta sihirbazları bana getirin” dedi.

80.
Sihirbazlar gelince Mûsâ onlara, “Atacağınızı atın (hünerinizi ortaya koyun)” dedi.

81.
Sihirbazlar atacaklarını atınca Mûsâ dedi ki: “Sizin bu yaptığınız sihirdir. Allah onu elbette boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.

82.
Suçluların hoşuna gitmese de, Allah hakkı sözleriyle gerçekleştirecektir.”

83.
Firavun ve ileri gelenlerinin kötülük yapmaları korkusu ile kavminin küçük bir bölümünden başkası Mûsâ’ya iman etmedi. Çünkü Firavun o yerde zorba bir kişi idi. O gerçekten aşırı gidenlerdendi.

84.
Mûsâ, “Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah’a iman etmişseniz, eğer O’na teslim olmuş kimseler iseniz, artık sadece O’na tevekkül edin” dedi.

85.
Onlar da şöyle dediler: “Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!”

86.
Bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar.

87.
Mûsâ’ya ve kardeşine, “Kavminiz için Mısır’da (sığınak olarak) evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın. Namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri müjdele” diye vahyettik.

88.
Mûsâ şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.

3.TAHA Suresi:


56.
Andolsun, biz ona (Firavun’a) bütün mucizelerimizi gösterdik de o bunları yalanladı ve reddetti.

57.
Şöyle dedi: “Ey Mûsâ! Sihrin ile bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin?”

58.
“Biz de mutlaka sana karşı onun gibi bir sihir yapacağız. Bunun için seninle bizim aramızda; uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız bir buluşma vakti belirle.”

59.
Mûsâ, “Buluşma vaktimiz, bayram günü, insanların toplandığı kuşluk vaktidir” dedi.

60.
Bunun üzerine Firavun ayrılıp, hilesini kuracak sihirbazlarını topladı, sonra geldi.

61.
Mûsâ onlara şöyle dedi: “Yazıklar olsun size! Allaha karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azap ile yok eder. Allah’a karşı yalan uyduran mutlaka hüsrana uğramıştır.”

62.
Sihirbazlar, işlerini kendi aralarında tartıştılar ve gizli gizli konuştular.

63.
Şöyle dediler: “Şüphesiz bu ikisi, sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak ve en üstün olan dininizi ortadan kaldırmak isteyen birer sihirbazdırlar.”

64.
“Öyleyse, hilelerinizi toplayın (birbirinize destek olun) sonra sıra halinde gelin. Bu gün üstün gelen muhakkak başarıyla ödüllendirilir.
65.
Sihirbazlar: “Ey Mûsâ! Ya önce atmayı tercih edersin, ya da ilk atan biz oluruz” dediler.

66.
Mûsâ: “Yok, (önce) siz atın” dedi. Bir de ne görsün, onların ipleri ve değnekleri yaptıkları sihirden dolayı kendisine hızla sürünür gibi görünüyor.

67.
Bunun üzerine Mûsâ içinde bir korku hissetti.

68.
Şöyle dedik: “Korkma (ey Mûsâ!). Çünkü, sensin en üstün olan.”

69.
“Sağ elindekini (değneğini) at ki, onların yaptıklarını yutsun. Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez.”

70.
(Mûsâ’nın değneği, sihirbazların ipleriyle değneklerini yutunca) sihirbazlar hemen secdeye kapandılar ve, “Hârûn ve Mûsâ’nın Rabbine inandık” dediler.

71.
Firavun, “Demek, ben size izin vermeden önce ona (Mûsâ’ya) inandınız ha! Şüphe yok, o size sihiri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi andolsun sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve mutlaka sizi hurma dallarına asacağım. Hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcıymış, mutlaka göreceksiniz.”

72.
Sihirbazlar şöyle dediler: “Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih etmeyeceğiz. Artık sen vereceğin hükmü ver. Sen ancak bu dünya hayatında hüküm verirsin.”

73.
“Şüphesiz ki biz; günahlarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri affetmesi için, Rabbimize inandık. Allah’ın vereceği mükafat daha hayırlı ve daha kalıcıdır


Sanırım farklılıkları siz de gördünüz.
Önce şu soru yanıtlanmalı:Niye aynı hikaye bu kadar çok yerde (bu üç surenin dışında daha kısa ve değinme biçiminde başka yerlerde de geçiyor)niye geçer?
Bu soruya şöyle cevaplar verilebilir:

1.Bu Allahın bir hikmetidir.Sorgulanması doğru değildir.
2.Çoğu müfessirin söylediği gibi bu ve benzeri tekrarlar Kuran'ın bir üslup özelliğidir.Muhammed Ahmed Halefullah buna biraz daha farklı bir yaklaşımla hikayelerin tekrarınını amaçlara göre farklılıklar taşıdığını, bunun Kuranı'n edebi üstünlüğü olduğunu söyler.

3.Peygamberin ölümünden sonraki derleme sürecinde ortay çıkan hatalardandır.

Sonra da şu soru:Öyküdeki bu farklılılklar niye?
Araf suresind sihirbazlar şöyle der:
115.(Sihirbazlar), “Ey Mûsâ!” Ya önce sen at, ya da önce atanlar biz olalım” dediler.

116.
(Mûsâ), “Siz atın” dedi. Bunun üzerine onlar (ellerindekini) atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar.

Taha Suresinde ise şöyle:
Sihirbazlar: “Ey Mûsâ! Ya önce atmayı tercih edersin, ya da ilk atan biz oluruz” dediler.

66.
Mûsâ: “Yok, (önce) siz atın” dedi. Bir de ne görsün, onların ipleri ve değnekleri yaptıkları sihirden dolayı kendisine hızla sürünür gibi görünüyor.

67.
Bunun üzerine Mûsâ içinde bir korku hissetti.

Bu iki anlatımda cümleler birbirine yakın.Yalnız Taha suresinde Musanın korktuğundan bahsedilir;oysa Arafta böyle bir şey yoktur.Yunus suresinde ise öykü bayağı farklı:Firavun, “Bütün usta sihirbazları bana getirin” dedi.

80.
Sihirbazlar gelince Mûsâ onlara, “Atacağınızı atın (hünerinizi ortaya koyun)” dedi.

81.
Sihirbazlar atacaklarını atınca Mûsâ dedi ki: “Sizin bu yaptığınız sihirdir. Allah onu elbette boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.

82.
Suçluların hoşuna gitmese de, Allah hakkı sözleriyle gerçekleştirecektir.”

Fark ettiniz değil mi?Musa meydan okuyor..Özgüveni olağan üstü.Oysa Yunus suresinde Musanın korktuğundan bahsedilmişti.Peki hangisi doğru? Musa mı meydan okuyor, sihirbazlar mı?Musa korkuyor mu yoksa korkmuyor mu?Ve bu farklılılklar niye?
Şunu da belirtelim ki başka öykülerde de bu tekrarlar ve farklılıklar var.Örneğin
İblis ve Adem hikayesinde..

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Kur'anın Derlenmesi Üzerine

Hicr Suresini 15.ayetinde şöyle deniliyor:

"İnna nehnu nezzelna zikre ve innalehu lehafizun"

"Muhakkak biz,zikri biz indirdik ve muhakkak onun koruyucuları biziz."

DİB'nin Kuranı Kerim ve Türkçe Anlamı adlı eserde bu ayet şöyle çeviriliyor:
Doğrusu Kitabı Biz indirdik,onun koruyucusu elbette Biziz.

Hemen belirtelim ki "Biz"sözcüğündeki "B" özellilkle büyük yazılmış.Yine belirtelim ki "zikr"sözcüğü Kuranda birçok yerde geçer ve değişik anlamlar verilir.Hatta Yasin Suresinin 69.ayetinde "in hüve illa zikrün ve kuranün mübinün" denilerek "kuran" ve "zikr" sözcükleri birarada kullanılmıştır.Bu ayet DİB'in mealinde "Bu bir öğüt ve apaçık bir Kurandır"biçiminde anlamlandırılmıştır.Genel olarak da "öğüt,hatırlama"gibi anlamlarda kullanılır.Süleyman Ateş ise "zikrin" bu ayette "tevrat" "anlamında kullanıldığını söyler tefsirinde.
Bu ayet şu açıdan önemli:Kuranın Allah'tan vahyedildiği gibi günümüze geldiğinin en büyük kanıtı bu ayet.Oysa Kuranın derlenip yazıya geçirilmesi hemen bütün Kuran tarihlerinde tartışmalı ve soru işaretli bir süreç olarak anlatılır.Önce şunu belirtelim ilgili ayette doğrudan doğruya Kuranın korunmasından bahsedilmiyor."zikr"in korunmasından bahsediliyor ve "zikr"in "Kuran" anlamında olamyacağını Yasinin 69.ayeti ortaya koyuyor.

Şimdi bir derleme hikayesini aktaralım:

Prof.Dr.Muahammed Hamidullah Kuranı Kerim Tarihi adlı eserinde Kuranın bir kitaba dönüştürülmesini şöyle anlatır (Kuranı Kerim Tarihi,s.45-46):
Sözü Hz.Peygamberin özel katibi,vahiy katiplerinden Zeydübnü Sabite bırakalım;konuyla ilgili olarak Taberinin eserinde aynen şu bilgiler kayıtlı bulunmaktadır.(Tefsir-üt Taberi,1.207)
"Yemame Savaşında Resulullahın sahabilerinden mühim bir topluluk şehid düşünce Hz.Ömer,Halife Ebu Bekrin huzuruna girdi ve ona hitaben:
-Resulullahın sahabisi,pervane böceklerinin ateşe atıldıkları gibi,kendilerini ateşe attılar;bu bakımdan ben onların benzer fırsatlar ele geçirdiklerinde aynı şekilde şehid düşmekten geri durmayacaklarından endişeliyim;halbuki onlar Kuranın taşıyıcısıdırlar.Böylece Kuranı Kerim(onlarla birlikte) kaybolacak ve unutulacak.Keşke sen onu(Kuranı)bir araya getirip toplasaydın vr tedvin etseydin!
Hz.Ebu Bekir bu fikre yanaşmadı ve şöyle dedi:-Ben Resulullahın yapmadığı bir şeyi mi yapacağım?
Bu cevap üzerine kendi görüşlerini destekleyen karşılıklı deliller ileri sürdüler.Nihayet Ebu Bekir Zeydübni Sabiti çağırttı;o şöyle naklediyor:
Ben Ebu Bekirin huzuruna girdiğimde Hz.Ömerde orada hazır bulunuyordu.Bunun üzerine Hz.Ebu Bekir bana hitaben:Bu benim reddettiğim bir şeyi yapmam hususunda israr edip duruyor.Sen vahiy katibiydin;şayet sen de onunla hem fikir isen ben ikinizin dediğini yaparım.Fakat sen benim fikrimde isen ben bu işe girişmeyeceğim.
Sonra Hz.Ebu Bekir,onun dediklerini bana nakletmeye başladı ki o sırada Hz.Ömer susuyordu.Ben (de)bu fikre yanaşmadım ve şöyle dedim:
-Resulullahın yapmadığı bir şeyi mi yapacak?
İşte bu anda Hz.Ömer:
-Şayet(dediğim şekilde) yapacak olsanız,bunun size ne zararı dokunur?
dedi ve biz,bir müddet düşündükten sonra şöyle dedik:
-Vallahi bundan bize gelecek bir zarar yoktur.
Zeyd,devamla şunları söyledi:
_-Halife Ebu Bekirin emri üzerine ben (Kuranı)deri parçaları, kürek kemikleri ve hurma ağacı yaptaklarının orta damarlarının üzerine yazdım.

Bu anekdot birçok açıdan önemli ve ilginç.Önce şunu sormak gerekiyor:Ebu Bekir ve Ömer gibi peygamberin en yakınındaki iki önemli şahsiyet Hicr Suresinin 15.ayetinden haberdar değil mi?Eğer bu ayetteki anlamlandırma doğru ise Hz.Ömerin Kuran'ın kaybolmasına ilişkin böyle bir kaygısının olmaması gerekir.Hele Ebu Bekir'in cevabının mutlaka bu ayete dayalı olması gerekir.
İkincisi Zeyd'in söyledikleri.Bu anlatıma göre o zamana kadar yazılı bir metin yok.İlk kez Zeyd yazıyor kürek kemikleri vs.üzerine.Peki Zeyd'in yazdıklarından günümüze gelen bir belge var mı? Hayır.
Sizce Hicr Suresini 15.ayeti Kuran'ın Allahtan indiği gibi günümüze geldiğinin argümanı olabilir mi?Ya da Taberinin Zeyd'e mal ederek anlattığı ve devamını sonradan değerlendireceğimiz bu hikaye Kuran ayetlerini sorunsuz bir biçimde kitaplaştığının kanıtı olabilir mi?

KUR'ANDA İŞARET İSİMLERİ

Kur'anda işaret isimlerinin anlamlandırılmasında hep bir yanlış yapılmakta.Birçok yerde geçen ve Arapça erkek ve dişi için "o" anlamı taşıyan "zalike" ve "tilke "sözcükleri hemen her çeviride sanki yakını işaret eden Arapça "haza" sözcüğü kullanılmış gibi "bu" ya da "bunlar" olarak çevirilmekte.Örneğin Şuara suresi 2.ayetindeki "Tilke ayatül kitabül mübin" ifadesi "Bunlar apaçık kitabın ifadeleridir"(DİB Kuranı Kerim ve Türkçe Anlamı,s.366)diye çeviriliyor. Oysa "tilke" sözcüğü uzağı anlatan dişil "o" anlamındadır. Yani Kura'an'a sadık kalınsa hem çoğul anlamı olmayacak hem de "bu" değil "0"anlamı olacak. Kur'an'da Arapça "bunlar" anlamına gelen "haulai" sözcüğü de bir çok yerde kullanılmakta.Peki bu kadar kesin ve net olan bir duruma rağmen niye böyle çevirilir?Kuranın başka ayetlerinde "haulai"yi kullanan Allah niye bu ve benzeri ayetlerde "tilke" ya da "zalike"yi kullanmış?Bunun hikmetini araştırmak gerekmez mi?

4 Temmuz 2010 Pazar

Maide Suresi 18.Ayetin Düşündürdükleri

Yahudi ve Hıristiyanlar :"Biz Allah'ın oğulları ve savgili kullarıyız." dediler.De ki:"Öyleyse Allah günahlarınızdan dolayı niçin sizi cezalandırıyor? Doğrusu siz de onun yarattığı sıradan insanlarsınız.O dilediğini bağışlar,dilediğini cezalandırır.Göklerin yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti Allah'a aittir.Dönüş de yalnız onadır.(Kuran Yolu,2.cilt,sayfa 236)


Oldukça ilginç.Gerçakten o dönemde Yahudi ve Hıristiyanlar büyük azaplar mı çekiyor?
Bu soruyu bir yana bırakalım bu ayet bana asıl şunu düşündürdü:
Bugün de Müslümanlar Allah'ın en sevgili kullarının kendileri olduğunu ve Müslüman olmayan öteki insanların cehenneme gideceklerini düşünürler ve buna inanırlar.Peki gerçekten Allah'ın en sevgili kullarıysa Müslümanların yüzlerce yıldır yaşadıkları bu zillet niye? Sadece şu son 10 yılda Irak'ta,Pakistan'da, Afganistan'da,Filistin'de ve hatta Türkiye'de kaç müslüman kaç müslümanı öldürdü?Kaç milyon müslüman yüzlerce yıldır yokluk,yoksulluk ve baskı altında inlemekte?Niye Dünyanın en geri kalmış ülkeleri,en çok haksızlık yapılan ülkeleri;insanca,hakça bir yaşamdan en uzak ülkeleri genellikle müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeler?Hayır,hayır! Ayetin söylediğinin yanlış olduğunu iddia etmiyorum.Sorguladığım şey yaşanılan Müslümanlığın" gerçek" Müslümanlık olup olmadığı? Yoksa, milyonlarca müslümanın bugün inandığı şey "gerçek" Müslümanlık değil mi? Sadece din bezirganlarının iddia ve iktidarlarını sürdürmek için uydurdukları şeylere mi geniş kitleler Müslümanlık diye sahip çıkıyor?

Eğer kendilerini müslüman olarak görenleri Allah bu ayetine rağmen bu kadar sıkıntıya sokuyorsa ya bu müslümanların inandıkları şey Müslümanlık değil ya da...

15 Haziran 2010 Salı

abdest üzerine

Abdest Kuran'da Maide suresinin 6.ayetinde şöyle anlatılmaktadır:Ey imanedenler,namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerininizi yıkayınız ve başınızı ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı mesh ediniz.Cünüpseniz tamamen yıkanın.Eğer hasta ve yolculuktaysanız ve ya biriniz tuvaletten gelir veya kadınlarla cinsel ilişkiye girer de su bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa teyemmüm yapın.(niyet ederek)yüzlerinize ve ellerinize mesh eyleyin.Allahın muradı sizleri sıkıntıya sokmak değildir.Ancak o sizi temizlemek ve size verdiği nimeti tamamlamak istiyor.Belki böylelikle şükredersiniz.(Elmalılı Hamdi Yazır,Kuran-ı Kerim Renkli kelime meali sayfa 108)

Abdurrahman Abdullahoğlunun AYETLERİN İNİŞ SIRASINA GÖRE KUR'AN ÇEVİRİSİ adlı kitabına göre bu ayet hicretin 11.yılında peygamberin ölümüne çok yakın bir zamanda inmiş.Maide suresinin 1'den 9'a kdar olan ayetleri peygembere en son nazil olan ayetler.Bu 6.ayet şu açılardan beni düşündürdü:
1.Bu ayete göre peygamberin son yılına kadar abdest farz değil.Bu kesin.O zaman şu soru cevaplanmalı:O zamana kadar yani peygamberin vefatına yaklaşık 6 ay kalana kadar Kuranda anlatılmayan,müslümanlara farz kılınmayan abdest niye böyle son dönemde farz kılınmış?Daha önceki abdestsiz namazlar geçersiz mi?
2.Kuranda bu kadar açık biçimde anlatılan abdeste bu eklemeler niye yapılmış?Öyle ya bugün ağza,burna su vermek, ,enseyi mesh etmek Kurandaki tarife uymayan eklemeler.
3.Niye ellerinizi ve yüzünüzü yıkayın(eğsilu)derken baş ve ayaklarınızı mesh edin(emsihu)deniliyor.Ve doğal olarak şu soru sorulmalı:Büyük din alimlerimiz hele medya meaklısı ahkamcılarımız niye bunu halka anlatmazlar da temiz inançlı onca müslüman karda kışta ayaklarını yıkamak için uğraşır?
4.Bu ayette "eğsilu",emsihu"ve "etehheru" gibi üç ayrı eylem niye kullanılmış?Kurana uygun temizlik için, ibadet öncesi abdest için bu üç eylemin anlam ayırtılarını dikkate almak gerekmez mi?
Abdest,sözcüğünün farsça kökeli bir sözcük oluşuna ve "elsuyu"anlamına geldiğine de dikkat çekmek isterim

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Fatiha Suresi Üzerine

İhlas ve Fatiha surelerini birlikte düşününce şu dikkatimi çekti:
Fatiha suresinde "İyyakenabudu ve iyyakenestain" deniyor.Yani "biz sana kulluk ederiz ve senden yardım dileriz" Yardım dileyen kim? Biz.O zaman Kuran Allah kelemı olduğuna göre öznesi "biz" olan bu ayet Allaha ait değil demektir.Bunu kabul etmek çok zor.O zaman ya Fatiha suresinin başıda da İhlas'ta olduğu gibi"gul:de" emri vardı ve Kuran kitaplaştırılırken unutulmuştur ya da Fatiha sadece bir duadır.
Ta başından itibaren peygamberin en yakınındaki sahabelerden ve Kur'anı en iyi bilenlerden biri olan Abdullah İbni Mesud'un Kur'an nüshasında,Cafer es Sadık mushafında,ve Hz.Ali,ye ait olduğu düşünülen mushata Fatiha'nın bir sure olarak yer almadığının Kur'an tarihiyle ilgili kaynaklarda belirtildiğine de dikkat çekelim.

27 Nisan 2010 Salı

Bakara 259

Bakara suresi 259.ayetin türkçe çevirileri şöyle:
Yahut şu kimse gibisini(görmedin mi)ki duvarları çatıları üstüne yığılmış(alt üst olmuş)ıssız bir kasabaya uğramıştı:"Allah bunu böyle öldükten sonra nasıl diriltecek?"demişti.Allah da kendisini yüz sene öldürüp sonra diriltti,"Ne kadar kaldın?" dedi."Bir gün yada bir günün birazı kadar kaldım"dedi.(Allah):Hayır,dedi,yüzyıl kaldın,,yiyeceğine içeçeğine bak,bozulmamış;eşeğine bak!Seni insanlar için bir ibret kılalım diye böyle yaptık.Kemiklere bak,nasıl onları birbiri üstüne koyuyor,sonra onlara et giydiriyoruz!" Bu işler ona açıkça belli olunca:"Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum."dedi.(Süleyman Ateş,Kuran-ı Kerim Tefsiri,sayfa371)

Parantez içi sözcükler hariç büyük ölçüde Arapça özgün metne uygun bir çeviri.
Sevgili okur,
Bu parçada anlatılmak isteneni net olarak anlıyor musun?Yüz yıl kaldığını ispatlamak için niye yiyeceğin içeceğin bozulmamışlığı anlatılsın?Tam aksinin anlatılması gerekmez mi?Ya "eşeğine bak!"sözünün burada yeri var mı?Bu çeviriye göre bu ayet anlamsal bir bütünlük taşıyor mu?
Şu da Hasan Basri Çantay,ın çevirisi:
Yahud o kimse gibisini(görmedin mi)ki (binalarının)çatıları çökmüş,duvarları üstüne yıkılmış(kimsecikleri de kalmamış)bir kasabaya uğramış.(Kendi kendine):"Allah burasını ölümden sonra nasıl diriltecek?" demiş.Allah da onu yüz yıl ölü bırakmış,sonra diriltmiş(kendisine):"Ne kadar eğlendin ?"demiş. O da"Bir gün yahut bir günden az"diye söylemişti.Allah (ona):"Hayır ,yüz yıl (ölü) kaldın.İşte yiyeceğine içeceğine bak,henüz bozulmamıştır.Bir de merkebine bak!(Böyle yapmamız)seni insanlara ibret nişanesi kılmamız içindir.(Merkebin)kemikler(ine) de bak,onları nasıl birleştirip yerli yerine koyuyoruz.Sonra da onlara et giydiriyoruz"dedi.O-(merkep dirilip eski haline geldiği ve her şey) kendisine apaçık belli olduğu zaman-(şöyle)söyledi:"Artık şu müşahademle de" biliyorum ki Allah şüphesiz her şeye hakkıyla gücü yetendir.(Kur,an_ı Hakim ve Meali Kerim s.73)

Bu çevirideki parantez içi sözler de sözcükler Özgün Arapça metinde yok.Metnin anlamsal bütünlüğünü sağlamak için müfessir tarafından eklenmiş.Peki niye bu kadar eklemeler yapılyor?Oysa Kur,anın bir çok ayeti olağanüstü düzgün cümlelerden kurulu.Bu ve benzeri birçok ayet ise bu tür eklemeler olmadan anlamlandırılamıyor.Peki niye?
Acaba noktasız ve harekesiz ilk metinler yanlış mı okundu? Örneğin "himar"sözcüğü "eşek"anlamından başka bir anlamda olabilir mi? Metinde bu şekliyle bir eksiklik,bir yetersizlik olduğu kesin. Böyle olduğu için de müfessirler,mütercimler anlam verirken ve yorumlarken hiçbir şekilde tatmin edemeyen açıklamalar yapmak zorunda kalıyorlar.
Sayın Süleyman Ateş,Sayın Bayraktar Bayraklı,Sayın Ali bulaç ve diğer müfessirler ,mütercimler,lütfen beni ikna eder misiniz?

26 Nisan 2010 Pazartesi

Kur'an Üzerine 1

Kuran ,bugüne kadar dilbilimsel ve anlamilimsel olarak incelenmiş mi?Örneğin Alak suresi metinsel ve anlamsal olarak bir bütünlük taşıyor mu?Örneğin ,Kevser suresi doğru anlanlandırılıyor mu?Müfessirler ya da mütercimler Kuranı anlamlandırırken niçin kendilerinden bir yığın şey ekliyor?Kuranı ilk yazılı örnekleriyle elimizdeki Kuran aynı mı?Ve Arapçanın Kurandan önce yazılı ürünü var mı?BU BLOGDA BUNLARA VE BENZERİ SORULARA DA YANIT ARAMAYA ÇABALAYACAĞIZ.

Niye hanif İslam?

"Hanif" yada çoğulu ""hünefa"Kuranda ibrahim peygamberle ilgili olarak geçer.Genellikle saf.temiz,içtenlikli bir inanamayı içerir.
Şunu görmek gerekir:İslam Kuranda sadece Muhammedin getirdiği dinin adı değildir.İsalm kayıtsız koşulsuz Allaha teslim olmanın genel adıdır.Bu tesbit anlamını Asr suresinde bulur: Ve zaman .Muhakak insan zarardadır.İman edenler ve güzel işler yapanlar hariç.İnsanlara sabrı ve hakkı tavsiye et.
Benim Hanif İslam dediğim işte bu İslam.Yoksa bugün Malezyada.Mısırda.Arabistanda Afganistanda,Irakta,İranda,Türkiyede uygulanan "dondurulmuş",çıkarlara göre "soslanmış" islam değil.
BU BLOGDA HANİF İSLAMA ULAŞMA YOLU OLDUĞUNA İNANDIĞIM ARAŞTIRICI,SORGULAYICI YAKLAŞIMLARLA OLUŞTURULMUŞ DÜŞÜNCELER BULACAKSINIZ.

21 Nisan 2010 Çarşamba